"Bülent Korman'la Buluşmak..."
Ali Saydam
Marketing Türkiye
Temmuz 2012
“12 Mart dönemiydi. Ortadoğu Mimarlık Fakültesi’ni bitirmiş, iş arıyordum. Grafik tasarımcısı bir arkadaşım, ‘Neden reklamcılık yapmıyorsun?’ diye sordu. Reklamcı nedir, pek fikrim yoktu. ‘İşte öyle bir iş var ve İstanbul’da ajanslar okuryazar, sanatla edebiyatla ilgilenen insanlar arıyor. Başta Manajans… Düşünür müsün?’ dedi. Bir bakalım, dedim. O arkadaş dedi ki, ‘Benim yeğenim Robert Kolej-Boğaziçi mezunu, Radar Reklam diye bir ajans var İstanbul’da, onun genel müdürü oldu, senin onunla bir görüşmeni sağlayabilirim.’ Alternatifim Karayolları’nda devlet memuru/mimar olmaktı. Denemeye karar verdim. Manajans’a bir başvuru mektubu yazdım. İlanla Ferit Edgü’nün boşluğunu doldurmak üzere eleman arıyorlardı. O ilan üzerine oraya Nazar ve Ersin girdi. Sonradan öğrendiğim Ali Kırca’dan, bir başka 12 Mart vurgunu yemiş genç insan olarak o da başvuranlardanmış. Bir süre sonra, biz o kadroyu doldurduk mealinde bir yanıt almış. Bana da geldi o cevap mektubu, tam hatırlamıyorum ne yazdığını ama bu mealde bir şey, nazik bir cevaplama. Yıllar sonra bunu birlikte çalışabildiğim, dostluğunun onuruna eriştiğim Bay Acıman’a anlattım.” Bülent Korman
Bülent Korman, Manajans’a giremez ve ikinci adımı atarak, Radar Reklam’a başvurur. Yıl 1972… TRT reklam almaya hazırlanıyor ve radyo reklamcılığı da güçlü devirlerini yaşıyor. O alanın önde gelen isimlerinden biri de Radar Reklam… Bülent Korman orada reklam yazarı olarak işe başlıyor. İstiklal Caddesi’nde Erman Han, ki orada yapımcılar, ajanslar ve girişte de zamanın ünlü barı Papirüs bulunmakta. Korman, Radar Reklam’da başarılı olur ve ‘Teknik Direktör’lüğe yükseltilir. Güncel deyimle Kreatif Direktör! Zaman akıp giderken Bülent Korman, Tarhan Erdem’le tanışır.
“O sırada hayatımı değiştiren çok önemli bir rastlantı var. Bugün dostluğuyla övündüğüm Tarhan Erdem’le tanıştım. Tarhan Erdem, Şişecam’a bağlı Cam Elyaf Sanayi A.Ş. diye bildiğimiz şirketin başındaydı. Ürettiklerinden olan su geçirmez çatı tecrit örtülerinin tanıtımı zor, ‘keşke hem mimar, hem reklamcı biri olsa’ demiş. Ben kalktım gittim ve bu kampanyayı -freelance olarak- aldım. Bir dizi metin yazdım. Levent Tuna görsel düzenlemeyi yaptı. O kampanya Türkiye’ye girmeye hazırlanan McCann Erickson’un Londra Kreatif Direktörü Barry Day’in yardımcısı Osman Streater’in dikkatini çekmiş. Osman yarı Türk olduğu için Türk gazetelerini izlermiş orada. Bir süre Londra’ya gittim, sonra Pars McCann’in kurucu ortağı ve ilk yaratıcı yönetmeni oldum. İşler çok hızlı büyüdü, yoğun bir reklam yaşamı bir girdap gibi içine çekmeye başladı beni. Bir süre sonra bıraktım. Tarhan Erdem tekrar buldu beni. Çalışmaya niçin ara verdiğimi öğrenmek için. Şöyle bir anekdot anlattı o akşam yemeğinde: Bir vakitler, Şevket Süreyya Ankara’da bir bodrum katındaki kitaplarla dolu küçücük evinde durmaksızın yazarak kıt kanaat bir yaşam sürüyor. Oysa dönem, tanınmış yazarların devletten yüksek akçeli banka yönetim kurulu üyelikleri, danışmanlıklar, yurt dışı görevler ‘rica edip’, pekala bulmalarının alışılmış olduğu günler. O güruhtan biri gidip gelip, ‘yahu, bırak şu işleri, bulalım sana da uygun bir görev’ diyerek onu taciz ediyor. Dayanamıyor Şevket Süreyya ve adama diyor ki, ‘bana bak, benim böyle kalmak için gösterdiğim gayret, senin öyle olmak için gösterdiğin gayretten daha fazladır.’ Bu söz beni çok etkilemiştir. Yani, ‘kendim’ kalmam lazım, ama maişet motorunu işletirken de bunun bir formülünü bulmam lazım. Bundan sonra bütün reklamcılık serüvenim bu anlayışla, bu işi nasıl yapmayı kendime kişiliğime, düşünce yapıma layık bulduğumu ve bir gün nerede duracağımı hep akılda tutarak sürdü. O yüzden, bir ‘dönem’ olarak gördüğüm için, Era adını verdiğim bir ajans kurdum. Ajans 77 Mayısında tescil oldu ve 93 Temmuzuna kadar benimle devam etti. O yıl kampanya dalında Vakko ile Kristal Elma ödülünü aldım, herkesin kıdem tazminatlarını ödedim ve ajansı birkaç çalışana karşılıksız devrettim. Era o yıllarda kurum adında ‘iletişim’ sözcüğü bulunan belki de tek ajanstı.” Bülent Korman
Sektörde bugün “yaratıcı ajans” tanımına dönüşmüş “butik ajans” kavramını ilk kez ete kemiğe büründüren Era İletişim’dir.
“Bu iş şöyle oldu. Ben hep yüksek ajans hizmet bedelleriyle çalıştım. Yani işini iyi yapacaksın, bütün gücünle yapacaksın ama karşılığını da alacaksın diye düşündüm. Ve öyle oldu. Bu dediğim dönem içinde ajans kapısını açtım Paşabahçe müşterim oldu, Paşabahçe o zaman bir devlet kuruluşu gibiydi, henüz Pazarlama Müdürü değil, Ticaret Müdürü vardı, yani, ihtiyacın varsa gelirsin alırsın malını, pazarlamaya filan gerek yok dönemi. Yıl, 1980. Era’nın ilk müşterisi Cam Elyaf, sonra sonuna kadar ana müşterisi, belkemiği Vakko. Paşabahçe, İstanbul Porselen, Isıcam, bir ara, o vakitler bizim gibi butik bir banka, TEB. Gene onların isteğiyle oldu, ben hiç teklif vermedim, konkura girmedim. Ülker gibi büyük kuruluşlar çalışmak istedi. Onu bağışlanmak ricasıyla reddettim. Hiçbir zaman müşteri sayımı istediğimin ötesine artırmadım. Çalışan sayısını minimumda tuttum. Teknik Direktör sevimli tanımı var ya, ona ek, bir de Butik Ajans nitelendirmesini de galiba ben kullandım ilk kez. Bir dergide Türkiye’deki ajans yapıları üzerine bir yazı yazdım, orada. Sonra ilk Körfez Savaşı günlerinde kaçınılmaz olarak biraz büyüdük. Yünsa da müşterimiz oldu söz gelişi. Fakat 90’lı yıllarda ajansın ciro itibarıyla büyümesine yol açan Sabah Grubu oldu. Zafer Mutlu bana haber gönderdi. Yeni binalarına geçmişlerdi İkitelli’de. Çok yoğun bir işbirliğine girdik. Zaman içinde o konuda bir tür mesleki uzmanlık edindim, bu daha sonra danışmanlık kapsamında Yeni Yüzyıl ve Vatan gazeteleri için de sürdü. 93 yılında işler bu kadar yoğunken, Era toplam ciro açısından ilk on ajans içinde falandı herhalde. Ve yabancı ortağı olmayan yegane kuruluştu. Binlerce film yapmışımdır. Her birinin çekimini bırakın, seslendirmesinin, montajının başında durdum. Ama giderek ajans başta hedeflediğimin üstünde eleman çalıştırır duruma geldi. Araya Reklamcılar Derneği’ne hayli emek verdiğim birkaç yıl da girdi. Hayatım reklamcılık olmak üzereydi. 93 yılının Şubat’ında bir montajdan gün ağarırken eve dönünce, Şevket Süreyya’nın o kulağa küpe sözünü selamlayarak bu işi bırakmaya karar verdim. Kendime hedef olarak doğum günüm 1 Temmuz’u seçtim. 1 Temmuz’dan on beş gün önce de kararımı müşterilerime açıkladım. İsterlerse benim bıraktığım çocuklarla çalışmaya devam edebileceklerini söyledim. 1 Temmuz’da ceketimi alarak çıktım.” Bülent Korman
REKLAM KUŞAKLARI
1940 - 2000
Sektörün 60 Yılı
Kemal Sezer
Reklamcılık Vakfı
bulentkorman@gmail.com